Tufan Hadisesine Bir Bakış: Gılgameş, Tevrat, Kuran Mukayesesi
- Mert Yaman
- 9 Ara 2024
- 9 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 15 Ara 2024
Giriş
Tufan olayı, tarihi süreç içerisinde çeşitli zamanlarda farklı medeniyetlerin yazılı mitolojik eserlerine ve dini kitaplara yansımış, bilhassa Tevrat’ta bu konu oldukça ayrıntılı şekilde anlatılmıştır. Genel hatları ile su baskını sonucu seçilmiş bir kişinin canlı varlığını sürdürmekle görevlendirilmesi çerçevesinde şekillenir. Yazımızda irdeleyeceğimiz Gılgameş destanında, Tevrat ve Kuran’da iskelet yapı aynı kalmış; kişiler ve örgü değişik göstermiştir.
Tufan olayı, yalnızca kurgu üzerinden ele alındığında, pek çok farklı kültürün ürünlerinde görülmektedir. Örneğin Hint mitolojisinde “Satapatha Brahmana” yazıtında geçen ve dünyanın ilk kralı sayılan Manu, Hindu tanrısı Vishnu’nun avatar[1]ı olan Matsya tarafından uyarılmış ve bir gemi inşa ederek tufandan kurtulup insan soyunu devam ettirmiştir. Bunun gibi Babilde Atrahasis, İranda Yima, Yunanda Deucalion, Türklerde Ülgen gibi karakterler üzerinden Tufan hadisesi anlatılmıştır. Sayılanlar dışında da bu olayın anlatıldığı dini-mitolojik eserler çok fazladır. Fakat bu yazıda, rağbet görmesi; kendi içlerinde ve birbirleri arasında tutarlılık göstermesi; köklü, geleneksel ve efsanevi yapılarının ürünü olduğuna dair kesin kanıtlar bulundurması, ortaya çıktığı medeniyetin timsali olması açısından Gılgameş destanı, Tevrat ve Kuran incelenmiştir.
Gılgameş Destanı’nda Tufan
Tufan ya da sel basması hadisesinin tespit edilebildiği ilk kaynak Gılgameş destanıdır. Asur hükümdarı Asurbanipal’in kütüphanesinde 12 tablet halinde bulunmuştur. Fakat tabletlerin bir bölümü okunamaz haldedir. Destan, Uruk kralı Gılgameş’e yazılmış olup tarihi yönü bir yana içerisinde Tufan hadisesinin bir varyantını işlemesi açısından önemlidir. Örgü, Tanrıların insanlardan rahatsız olması ile başlar:
“O günlerde insanlar durmadan arttı, yeryüzü dolup taştı ve yabanıl bir boğa gibi böğürdü; yüce Tanrı da bu homurtudan tedirgin oldu. Homurtuyu işiten Enlil, tanrıların danışma toplantısında şöyle konuştu: “İnsanoğlunun çıkardığı bu kargaşalık çekilmez hale geldi. Gürültü patırtıdan gözümüze uyku girmez oldu.”
Tanrılar bir toplantı yaparak insanoğlunu yok etmek konusunda anlaşırlar. Enlil bu kararı uygulamadan önce Ea, Gılgameş’in rüyasına girerek onu haberdar eder:
“Ey Şurrupak’lı, ey Ubara-Tutu’nun oğlu! Evini yık, malını bırak; kendine bir tekne yap, yeryüzünün nimetlerini bir yana atıp canını kurtarmaya bak. Dediklerimi hemen uygula; evini yık, kendine tekne yap. Yapacağın teknenin ölçüleri şunlardır: Eni, boyuna eşit olsun; güvertesinin üzerindeki dam ise, dipsiz uçurumu örten çatıyı andırsın. Yapıp bitirdikten sonra, gemiye bütün canlı yaratıkların tohumunu al.”
Bunun üzerine Gılgameş geminin inşasına başlar:
“Zifti çocuklar, geri kalan gerekli bütün nesneleri de erkekler getirdi. Beşinci günde geminin omurgasını ve eğrilerini yerlerine oturttuktan başka, tahta döşemeleri de çaktım. Temel alan dört dönümdü. Güvertenin her bir yanı yüz yirmi kübit[2]ti ve bir dörtgen meydana getiriyordu. Onun altına altı güverte yaptım; tümü birden yedi ediyordu. Güverteleri tahta perdelerle dokuz bölmeye ayırdım. Gereken yerlere çivi çaktım sonra öteki donanımları hazırladım; içerisini erzakla doldurdum. Yük taşıyıcıları sepetlerle yağ getirdiler. Ocağa zift, harç, yağ doldurdum. Kalafat[3] işleri daha çok yağın tüketilmesine yol açtı. Geminin kaptanı, yağın büyük kısmını ambarına kaldırttı. Halka öküz ve her gün koyun kestim. Gemi yapı ustalarına ırmak suyuymuşçasına durmadan şarap sundum: taze şarap, kırmızı şarap, yağ, beyaz şarap. Yeni Yıl şölenlerindeki gibi bir şölen oldu. Başımı yağladım. Yedinci günde gemi tamamlanmıştı.”
Sonrasında gemi zorluklarla denize indirilir ve gemiye altınlarını, ailesini, akrabalarını, zanaatçıları, evcil ve yabani hayvanları bindirir. Fırtına yavaş yavaş başlayıp büyür:
“Tan yeri ağarmaya başlarken ufuktan bir kara bulut geldi. Bu bulut, fırtınanın efendisi Adad’ın bulunduğu yerde gürledi. Fırtınanın habercileri Şullat ile Haniş, dere tepe geçerek başı çektiler. Nergal, alttaki suları tutan bentleri yıktı. Savaş tanrısı Ninurta, setleri yerle bir etti. Cehennemin yedi yargıcı, Anunnaki, meşalelerini kaldırıp ülkeyi kurşuni alevlere boğdular. Fırtına tanrısı, gün ışığının yerine karanlığı koyduğunda; ülkeyi bir çömlek gibi kırıp döktüğünde, umutsuzluğun yol açtığı bitkinlik gök kubbeye değin yükseldi. Bütün gün boyunca bora azıttı durdu. Yol aldıkça kudurdu; halkın üzerine düşman gibi saldırdı. Kardeş kardeşi göremez oldu; insanlar, gökyüzünde bile görülmüyordu. Tanrılar bile tufandan dehşete kapılıp göğün en yüksek katına, Anu’nun gök kubbesine kaçtılar. Sokak köpekleri gibi titreyerek orada duvarların dibine sindiler.”
Bu tufandan Tanrılar bile etkilenmiş kendi insanlarına bunu yaptıkları için pişman olmuşlardır. Fırtına 6 gün 6 gece devam ettikten sonra 7. gün hafiflemeye başlar. Etrafta bıraktığı izler ise şöyledir:
“Yeryüzüne göz attığımda her yanı sessizliğin kaplamış ve bütün insanların da çamura dönüşmüş olduğunu gördüm. Denizin yüzeyi, bir damın üstü gibi, dümdüz uzayıp gidiyordu. Ambar kapağını açtığımda yüzüme bir ışık düştü. Sonra, oturup ağlamağa başladım. Gözyaşlarım çağlarcasına aktı; çünkü, sular dört bir yanı viraneye çevirmişti.”
Bunun üzerine Gemi Nisir Dağı[4] adındaki bir dağa oturur. 7. güne kadar gemiden inmezler. Fakat 7. günün sabahı:
“Yedinci gün, tan yeri ağarırken bir güvercin salıverdim; uçup gitti. Ama konacak bir yer bulamayınca geri döndü. Sonra bir kırlangıç saldım. Kırlangıç uçup gitti. Ama o da konacak bir yer bulamayınca dönüp geldi. Sonra bir kuzgun saldım. Kuzgun, suların çekilmiş olduğunu gördü; orada burada bulduklarını yemeğe koyuldu, gak gak etti ve geri dönmedi. Bunun üzerine tuttum, her şeyi dört bir yana savurdum; kurban sundum ve yiyecek-içecekden dağın tepesinde adak adadım.”
Adaklar adanıp Tanrılara sofra kurulmasından sonra Enlil oraya gelip gemiyi ve kurtulanları görünce sinirlenir ve Ea’yı suçlar. Ea ise bir şiir ile savunmasını yapar:
“Hizaya sok yasaya karşı çıkanı
Biraz cezalandır koparmaya kalktı mı bağlarını
Çok sert davranma, yoksa mahvedersin cezalandırdığını;
Bir aslan ortadan kaldırsaydı insanlığı
Tufan kırıp geçireceğine,
Bir kurt ortadan kaldırsaydı insanlığı
Tufan kırıp geçireceğine,
Yeryüzünü kasıp kavuran açlık belası olaydı
Tufan olacağına,
Yeryüzünü kasıp kavuran veba salgını olaydı
Tufan olacağına.”
Hikâye, Enlil’in, Gılgameş ve karısını kutsayıp yaşanabilir bir bölgeye yerleştirmesi ile son bulur.
Tevrat’ta Tufan
Efsanelerden kopup ilahi bir kitap içerisinde ilk kez Tufan olayı, Tevrat’ta yer alır. Gılgameş ile Tevrat arasında Tufan olayından bahseden herhangi bir metin bilinmediği için efsaneler çağından ilahi sözlere geçişte çok sert bir değişim göze çarpmaktadır. Öncelikle Gılgameş’teki karakter Gılgameş iken Tevrat’taki karakter Nuh peygamberdir. İkinci olarak Rab, Gılgamış’ta olduğu gibi insanlardan sıkılmaz, insanları yaptığı kötülüklere pişman etmek için onları cezalandırır:
“RAB baktı, yeryüzünde insanın yaptığı kötülük çok, aklı fikri hep kötülükte. İnsanı yarattığına pişman oldu. Yüreği sızladı. ‘Yarattığım insanları, hayvanları, sürüngenleri, kuşları yeryüzünden silip atacağım’ dedi, “Çünkü onları yarattığıma pişman oldum.” Ama Nuh RAB’bin gözünde lütuf buldu.” (Yaratılış, 6:5-8)
Peşisıra Rab, Nuh’a, neler yapacağını ve nasıl kurtulacağını anlatır:
“Tanrı Nuh’a, ‘İnsanlığa son vereceğim’ dedi, ‘Çünkü onlar yüzünden yeryüzü zorbalıkla doldu. Onlarla birlikte yeryüzünü de yok edeceğim. Kendine gofer ağacından bir gemi yap. İçini dışını ziftle, içeriye kamaralar yap. Gemiyi şöyle yapacaksın: Uzunluğu üç yüz, genişliği elli, yüksekliği otuz arşın olacak. Pencere de yap, boyu yukarıya doğru bir arşını bulsun. Kapıyı geminin yan tarafına koy. Alt, orta ve üst güverteler yap. Yeryüzüne tufan göndereceğim. Göklerin altında soluk alan bütün canlıları yok edeceğim. Yeryüzündeki her canlı ölecek. Ama seninle bir antlaşma yapacağım. Oğulların, karın, gelinlerinle birlikte gemiye bin. Sağ kalabilmeleri için her canlı türünden bir erkek, bir dişi olmak üzere birer çifti gemiye al. (…temiz sayılan hayvanlardan erkek ve dişi olmak üzere yedişer çift, kirli sayılan hayvanlardan birer çift… – Yaratılış,7:2-3) Çeşit çeşit kuşlar, (…kuşlardan yedişer çift… – Yaratılış, 7:2-3) hayvanlar, sürüngenler sağ kalmak için çifter çifter sana gelecekler. Yanına hem kendin, hem onlar için yenebilecek ne varsa al, ilerde yemek üzere depola.” (Yaratılış, 6:13-22), “Çünkü yedi gün sonra yeryüzüne kırk gün kırk gece yağmur yağdıracağım. Yarattığım her canlıyı yeryüzünden silip atacağım.” (Yaratılış, 7:6)
Nuh tüm bu emirleri yerine getirir ve yedin gün sonra, 600. yaşının ikinci ayının on yedinci günü tufan başlar:
“…enginlerin bütün kaynakları fışkırdı, göklerin kapakları açıldı. Yeryüzüne kırk gün kırk gece yağmur yağdı.” (Yaratılış, 7:11-12), “Tufan kırk gün sürdü. Çoğalan sular gemiyi yerden yukarı kaldırdı. Sular yükseldi, çoğaldıkça çoğaldı; gemi suyun üzerinde yüzmeye başladı. Sular öyle yükseldi ki, yeryüzündeki bütün yüksek dağlar su altında kaldı. Yükselen sular dağları on beş arşın aştı. Yeryüzünde yaşayan bütün canlılar yok oldu; kuşlar, evcil ve yabanıl hayvanlar, sürüngenler, insanlar, soluk alan bütün canlılar öldü. Rab insanlardan evcil hayvanlara, sürüngenlerden kuşlara dek bütün canlıları yok etti, yeryüzündeki her şey silinip gitti. Yalnız Nuh’la gemidekiler kaldı. Sular yüz elli gün boyunca yeryüzünü kapladı.” (Yaratılış, 7:1-24)
Akabinde Tanrı, Nuh’u ve gemideki hayvanları anımsayıp yeryüzüne bir rüzgâr estirir ve sular alçalır; göklerin kapakları kapanır, yağmur diner, sular yeryüzünden çekilmeye başlar. Yüz elli gün geçtikten sonra sular azalır ve yedinci ayın on yedinci günü gemi Ararat Dağı’na oturur. Sular onuncu aya kadar azalmaya devam eder ve onuncu ayın ilk gününde dağlar görünür hale gelir:
“Kırk gün sonra Nuh yapmış olduğu geminin penceresini açtı. Kuzgunu dışarı gönderdi. Kuzgun sular kuruyuncaya kadar dönmedi, uçup durdu. Bunun üzerine Nuh suların yeryüzünden çekilip çekilmediğini anlamak için güvercini gönderdi. Güvercin konacak bir yer bulamadı, çünkü her yer suyla kaplıydı. Gemiye, Nuh’un yanına döndü. Nuh uzanıp güvercini tuttu ve gemiye, yanına aldı. Yedi gün daha bekledi, sonra güvercini yine dışarı saldı. Güvercin gagasında yeni kopmuş bir zeytin yaprağıyla akşamleyin geri döndü. O zaman Nuh suların yeryüzünden çekilmiş olduğunu anladı. Yedi gün daha bekledikten sonra güvercini yine gönderdi. Bu kez güvercin geri dönmedi.” (Yaratılış, 8:6-12)
Nuh 601 yaşına geldiğinde, birinci ayın birinde, yeryüzündeki sular nemlidir, ikinci ayın yirmi yedinci günü ise toprak tamamen kurumuştur. Tanrının emri ile Nuh, ailesi ve tüm hayvanlar gemiden iner, ürer, verimli olur. Nuh kurtulduğu için Tanrıya adak sunar:
“Nuh RAB’be bir sunak yaptı. Orada bütün temiz sayılan hayvanlarla kuşlardan yakmalık sunular sundu. Güzel kokudan hoşnut olan RAB içinden şöyle dedi: “İnsanlar yüzünden yeryüzünü bir daha lanetlemeyeceğim. Çünkü insan yüreğindeki eğilimler çocukluğundan beri kötüdür. Şimdi yaptığım gibi bütün canlıları bir daha yok etmeyeceğim.
Dünya durdukça
Ekin ekmek, biçmek,
Sıcak, soğuk,
Yaz, kış,
Gece, gündüz hep var olacaktır.
(Yaratılış, 8:20-22)
Nitekim Gılgameş gibi Tevrat’taki tufan hadisesi de Tanrının pişmanlığı ile son bulmaktadır.
Kuran’da Tufan
Kuran’daki tufan hadisesi Gılgameş destanına ve Tevrat’a göre hem daha az anılır hem de detaylara girmeden geçilir. Sürekli olarak şirk koşanların cezalandırılacağı anılır:
“Sizi uyarması ve sizin de Allah’a karşı gelmekten sakınıp rahmete ulaşmanız için, içinizden bir adam aracılığı ile Rabbinizden size bir zikir (vahiy ve öğüt) gelmesine şaştınız mı? Derken kavmi onu yalanladı. Biz de onu ve gemide onunla beraber bulunanları kurtardık. Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Çünkü onlar (vicdanları hakka kapalı) kör bir kavim idiler.” (A’râf, 63-64), “Eğer yüz çeviriyorsanız, sizden zaten hiçbir ücret istemedim. Benim ücretim, ancak Allah’a aittir. Bana müslümanlardan olmam emredildi.” Onu yine de yalanladılar. Biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık ve onları ötekilerin yerine geçirdik. Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Bak, uyarılan (fakat söz anlamayan)ların sonu nasıl oldu!” (Yûnus, 72-73)
Kuran’da tufan hadisesinin en geniş ve detaylı şekilde aktarıldığı kısım Hûd suresidir:
“Gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulmedenler hakkında bana bir şey söyleme. Çünkü onlar suda boğulacaklardır.” (Nûh) gemiyi yapıyordu. Kavminden ileri gelenler her ne zaman yanına uğrasalar, onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: “Bizimle alay ediyorsanız, sizin bizimle alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay edeceğiz.” Artık, geldiği kimseyi rezil eden azabın kime geleceğini, kimin üzerine sürekli bir azabın ineceğini ileride anlayacaksınız. Nihayet emrimiz gelip, tandır kaynamaya başlayınca (sular coşup taşınca) Nûh’a dedik ki: “Her cins canlıdan (erkekli dişili) birer çift, bir de kendileri hakkında daha önce hüküm verilmiş olanlar dışındaki âilen ile iman edenleri ona yükle.” Ama, onunla beraber sadece pek az kimse iman etmişti. (Nûh), “Binin ona. Onun yüzüp gitmesi de durması da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” dedi. Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nûh, ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna, “Yavrucuğum, bizimle beraber sen de bin, inkârcılarla birlikte olma” diye seslendi. O, “Ben, kendimi sudan koruyacak bir dağa sığınacağım” dedi. Nûh, “Bugün Allah’ın rahmet ettikleri hariç, O’nun azabından korunacak hiç kimse yoktur” dedi. Derken aralarına dalga giriverdi de oğlu boğulanlardan oldu. “Ey yeryüzü! Yut suyunu. Ey gök! Tut suyunu” denildi. Su çekildi, iş bitirildi. Gemi de Cûdî’ye oturdu … “Ey Nûh! Sana ve seninle birlikte bulunanlardan birçok ümmete bizden esenlik ve bereketlerle (gemiden) in. Daha birtakım ümmetler de olacak ki, biz onları (dünyada) yararlandıracağız. Sonra da bizden kendilerine elem dolu bir azap dokunacak.” (Hûd, 37-48)
Bununla beraber Enbiyâ suresinde Muhammed peygambere, Nuh peygamberin hadisesi hatırlatılır:
“(Ey Muhammed!) Nûh’u da hatırla. Hani o daha önce dua etmişti de biz onun duasını kabul ederek, kendisini ve ailesini o büyük sıkıntıdan (tufandan) kurtarmıştık. Âyetlerimizi yalanlayanlara karşı ona yardım etmiştik. Şüphesiz onlar kötü bir toplumdu. Bu yüzden biz de onları topyekûn suda boğduk.” (Enbiyâ, 76-77)
Kamer suresinde ise insanların Nuh tufanından öğüt alması, pay çıkarması için bir hatırlatma yapılır:
“Onlardan önce Nuh’un kavmi de yalanlamıştı. Onlar kulumuzu yalanlayıp “Bu bir delidir” dediler ve kulumuz (tebliğ görevinden) alıkonuldu. O da Rabbine, “Ey Rabbim! Ben yenilgiye uğradım, yardım et” diye dua etti. Biz de göğün kapılarını dökülürcesine yağan bir yağmurla açtık. Yeryüzünü pınar pınar fışkırttık. Derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti. Biz Nûh’u çivilerle perçinli levhalardan oluşan gemiye bindirdik. Gemi, inkâr edilen kimseye (Nuh’a) bir mükâfat olarak gözetimimiz altında yüzüyordu. Andolsun, biz onu (tufan olayını) bir ibret olarak bıraktık. Var mı düşünüp öğüt alan?” (Kamer, 9-15)
Sonuç
Üç farklı kaynaktaki tufan hadisesinde dikkat çeken ilk nokta, Tanrının konumu ve olaylara müdahale biçimidir. Efsanedeki Tanrılar, yeryüzüne in(ebil)mektedir. Fakat Tevrat ve Kuran’da tek tanrı olup bu tanrı kulları ile yüz yüze temasa geçmez, kullarına vahiy aracılığı ile seslenir. Tanrı ile insanın içli dışlı olması, henüz tam bir Tanrı anlayışının oturmadığını delalet eder. Çünkü tanrı güçlendikçe göklere yükselir.
Gılgameş efsanesindeki ve Tevrat’taki tufan hadisesi, Kuran’dan farklı olarak Tanrıların pişmanlığını barındırır.
Gılgameş destanında ve Tevrat’taki tufan hadisesinde geminin inşasına ve olaya dair çok detay vardır. Verilmek istenen kötüler cezalandırılır mesajı yalnızca en sonda söylenir. Fakat Kuran’da detaya fazla inilmez. Çünkü Kuran’daki tufan hadisesinin asıl amacı manayı kavratmaktır.
Gılgameş destanında kahramanın yaşı belli edilmez. Tevrat’ta tufan hadisesi esnasında Nuh peygamber 600-601 yaşındadır. Kuran’da ise tufan hadisesinde yaşı bilinmez, fakat Nuh peygamberin 950 yıl yaşadığı belirtilir: “…O da dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı...” (Ankebût, 14)
Gılgameş destanı ve Tevrat’ta tüm yeryüzündeki canlılar yok edilirken, Kuran’da bunun açık kapısı bulunmaktadır. “Biz de onu ve gemide onunla beraber bulunanları kurtardık. Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk.” (Arâf, 64). Ayetleri yalanlamayıp gemide bulunmayanlara ve hayvan ve bitki türünden canlılara ne olduğunu cevaplamaz. Fakat insanoğlu konusundaki bu açıklık Saffat suresinde daha da netleşir: “Onun neslini yeryüzünde kalanlar kıldık.” (Sâffât, 77). Buradan anlaşılacağı üzere insanlık Nuh peygamberin soyundan devam etmiştir.
[1] Avatar, Sanskritçe kökenli olup Hindu dininde ruhun bedendeki reenkarnasyonunu karşılayan kavramdır.
[2] Kübit: Ortalama yarım metreye tekabül eden uzunluk ölçü birimidir.
[3] Kalafat: Geminin inşasından sonra su geçirmemesi için güverteyi ziftleme işi
[4] Nisir Dağı adında herhangi bir dağ bilinmemektedir. Bu dağ için çeşitli söylentiler varsa da en kuvvetli olanı ‘Nisir’in kelime anlamının ‘Kurtuluş’ olduğu ve Nisir Dağı’nın aslında madden olmadığı, yalnızca kurtuldukları dağ anlamına geldiğidir.
Comments